93’te id Software’in iki elin parmakları kadar çalışanıyla birlikte çıkarıldığında belki de yapımcıları bile Doom’un tüm zamanların en çok bilinen PC yapımlarının başında yer alabileceğini tahmin edememişti. Zamanının elverdiği her olanağın sonuna kadar kullanıldığı yapım yaratıcı konusu ve oynanabilirlik özellikleriyle bir anda dikkatleri üzerine çekmişti. Böylece günümüzde Doom, Quake gibi serileriyle oyun sektörünün en köklü firmalarından biri olarak kabul edilen id Software de sektörün tarihine ismini altın harflerle yazdırmayı başarmıştı. Günümüzde de yapımcı firma hala sektörün en saygın firmalarından biri. Farklı bir açıdan baktığımızda da Doom’un ayrıca PC’nin üç boyutlu oyun potansiyelini ortaya çıkarması ve bu amaç için kullanımının yaygınlaşmasında da tartışılmaz bir katkısı olduğu açık.
Günümüzde kadar uzanan birçok varyasyonu bulunan Doom serisi zamanın teknolojilerine ayak uydurarak sürekli geliştirildi ve yenilendi, ilk çıktığında birkaç diskete sığan yapım son temsilcisiyle ilk halinden tam 130 kat daha büyük bir biçimde uzun ve sabırları zorlayan bir yapım sürecinin ardından 3 CD olarak nihayet oyunseverlerin beğenisine sunuldu. Saygıdeğer yapımcı id Software yine yapacağını yaptı ve gerek teknik özellikleri gerekse oynanabilirlik açısından tam anlamıyla ‘başyapıt’ tanımlamasına uyan 3. nesil Doom’u karşımıza çıkardı.
Doom 3’ü genel olarak değerlendirdiğimizde günümüz oyuncularının beklentilerinin fazlasıyla karşılandığını görüyoruz. Uzun bir çalışmanın ürünü olan yapım son teknolojiyle ilk oyunun kavramsal yapısının mükemmel bir sentezi olarak tanımlanabilir. Barındırdığı görsel altyapı, harika ses düzenleri ve oynanış açısından sunduğu kalite gerçek anlamda takdire değer. Oyun hakkında ilk izlenimleriniz ister olumlu ister olumsuz olsun her tür oyunseverin birçok farklı ve özgün açıdan beğenisini kazanabilecek bir yapım Doom 3. Oyunu eleştirilebileceği tek yön ise ekran kartı savaşının ortasında Half Life 2 ile birlikte birçok spekülasyona konu olması gösterilebilir. Ancak bunun dışında açıkçası yapımda gözle görünür ne teknik bir hata, ne de hissedilebilir bir eksik bulunmuyor. Doom serisinin ilginç atmosferi ve kavramsal yapısını Doom 3 bir devam oyunundan beklide beklenmeyecek ölçüde tüm renkleriyle gözler önüne seriyor.
Her ne kadar Doom ile daha önceden tanışmış olan oyuncular için konu tanıdık gibi görünse de hafızamızı tazelemek ve ilk defa oynayacaklar için kısaca hikayemizi özetlemekte yarar var. Doom 3’te bu iş için eğitilmiş yetenekli bir piyadeyi canlandırıyoruz. Union Aerospace Corp. adlı şirketin Mars gezegenindeki araştırma merkezine görevine başlamasının hemen ardından uzay üssü beraberinde kaos, şüphe belirsizlikleri getiren güçlü ve kalabalık şeytani yaratıklarının istilasına uğrar. Oyundaki görevimiz kısaca bu istilada hayatta kalmayı başaran az sayıdaki insanlardan biri olarak savaş becerilerimizi ve güçlü silahlardan oluşan envanterimizi kullanarak hızla yayılan bu şeytani güce dur demek.
Hikayeye genel olarak baktığımızda klasik, sıradan bir fps türünde oyun izlenimi yaratsa da sonradan ortaya çıkan detaylardaki gizemli hava yapımın sıradan olmadığını kanıtlıyor. Üstelik kullandığımız klasik kelimesi özellikle ‘fps’ ile kullanıldığında akla gelecek ilk şeylerden biri, türünün atası olarak kabul edebileceğimiz Doom serisi olacaktır. Ancak bu durum aynı zamanda yapıma dair beklentilerimizi çok daha yükseklere ulaştırıyor. Bir devam oyunu, özellikle de türünün öncüsü sayılabilecek bir oyunun devamı kesinlikle oyunseverleri sonuna kadar tatmin etmek zorunda. Nitekim Doom 3’te id Software yine mükemmeliyetçi yaklaşımıyla beklentileri bir kez daha karşılamayı başarıyor.